19 Temmuz 2012 Perşembe

Temmuz 19, 2012

TÜRBAN ŞERİATIN BAŞLANGICIYDI…

Filed under: Uncategorized — ahmetnesin @ 9:10 am
TÜRBAN ŞERİATIN BAŞLANGICIYDI…
Yıllar önce Çerkes ve Abhazhaların bir düğününe gitmiştim. Düğün Akyazı’ndaydı, yaşamımda çok şey paylaştığım okul arkadaşım Feridun götürmüştü. Feridun’un babası yaşamıyordu ama o kesimin en sevilenlerin biri olduğundan ve ben de onların misafiri olduğumdan el üstünde tutuluyorduk. Eski Kalamış Sahil yazlık Sineması’nın ve Todori Meyhanesi’nin sahibi Yaşar amcanın oğlu evleniyordu. 3 Gün 3 Gece sürdü ve her yaşadığımla yeni bişey öğreniyor ve Feridun bunları bana önceden anlatmadı diye de kızıyordum. Silahsız tek kişi yoktu, açık havada selamlaşma şarjör boşaltmayla oluyordu ve doğal olarak düğün 3 yaralanmayla bitti.
3 yaralanma dediğime bakmayın, kavga neyim çıkmadı, taşlara gelen kurşunların sekmesiyle olan ufak yaralanmalar. Ama bu geleneklerin yabancısıysanız benim gibi şaşkın şaşkın dolaşırsınız. Hele 3 yaralıdan dolayı size “Ağır yaralı yada ölü yok, bu düğün olaysız geçti…” diyorlarsa sadece aval aval bakarsınız.
Bu tür gelenekler Avrupa ülkelerinde var mıdır bilmiyorum ama Lazlarda da var, Kürtlerde de. Düğünü erkek egemen mantığına çevirmenin en kolay yolu bu!.. O düğünde bişey daha gördüm, kız-erkek arkadaşlığının en rahat olduğu kesim de Çerkes ve Abhazalar.
Türkiye’de yıllardır yaşadıklarımızı bu düğüne benzetiyorum. Din devlete bağlı, Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurum başbakanlığa bağlı olarak çalışıyor. Yani din devletten ayrı değil, yani laik bir ülke değiliz. Bu şu anlama geliyor, “Dincileri biz denetlemez özerk bırakırsak iyice yobazlaşırlar. Bırakın düğün olaysız geçsin…
Ben bu olaysız geçen düğüne ilk tepkiyi kimi akademisyen ve aydınımsıların “Türbana evet” imzasında göstermiştim. Nedeni çok açıktı, türban yada kadının kapanması Kur’an’da bir ayetten alınmaydı ve bunu TC Anayasa’sına konması şeriat gereklerinden birini anayasaya koymaktı.
İkinci gerekçem, kapanmak bir erkek egemenliğinin emriydi ve kadının burada söz hakkı sorulmamıştı. Doğal olarak yüzlerce yıl önce alınan bu karar kadının özgürlüğü diye tartışılamazdı. Kadın hakkında bir kararı erkekler alacak ve bunu uygulamak kadının özgürlüğü olacak, bu demokratik bir karar olmadığından demokrasi adına da tartışılamazdı.
Üçüncü gerekçem, eğer bu ayet anayasaya girerse, kapı aralanmış olur ve diğerleri peşi ardına gelirdi. Doğal olarak bu tartışmalar yapılırken Hak-İş hemen bir yürüyüş yaptı ve türbanlıların devlet dairelerinde de çalışabilmelerini istedi.
Ordu valisi güç alarak bütün umumi helalardaki pisivuarları söktürerek erkeklerin ayakta işemesinin günah olduğunu açıkladı.
Bir imam çalışan kadınların kocalarını aldattığını ve kadının yerinin ev olduğunu açıkladı. Bu açıklama benim dediklerimi doğruluyordu esasında çünkü ben türbanlı kadınların üniversite bitirdikten sonra ya babası ya ağabeyi yada kocası tarafından çalıştırılmayacağını, bunun başı açık, bilim okumak ve öğrenmek isteyen kızların önünü kesmek için yapıldığını yazdım.
Olsun düğün hâlâ olaysız geçiyordu, libre-el-al ve eşhellektüeller yaşamlarından memnundular. Derken kimi belediyeler alkole kırmızı çizgi çekmek istediler. Biraz mırın-kırın edildi ama çok ses çıkmadı. Ancak bundan sonra ruhsatlı içkievi açmak zorlaştı, Ankara’da içki satan kimi yerler basıldı, Beyoğlu’nda dışarıda masa ve sandalye koymak yasaklandı.
Herkes bu konuda bişeyler yapar da Mersin durur mu, orada da bir okul müdürü kız ve erkek öğrencilerin 45 santimden fazla yaklaşmamaları gerektiğini açıkladı. O 45 santim neye yada kime göre ayarlandı bilemem ama bence tam bir abukluktu.
Din dersine girmediği için notu da olmayan bir öğrenciye şimdi tasdiknamesi ve ortaokul diploması verilemiyor.
İmam Hatip ortaokulları açıldı, kimi okullar İmam Hatip’e çevrildi. 4 + 4 + 4 diye bir sistem getirildi ki kimse bişey anlamıyor. Son 4 mecburi olmadığından niye 4 + 4 yerine 4 + 4 + 4 denildiğini de anlayan yok.
AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan “Dindar gençlik yaratacağız…” diye açıklama yaptı ama hâlâ düğün olaysız geçiyordu. Dindar gençlik yetişecekse açık havada bira içmek de ne oluyordu. Hemen dindar gençliğin etkisiyle yasaklandı ve hatta Diyanet İşleri başkanı bilem bu konuda demeç verdi. Diyanet İşleri Başkanı’nın protokoldeki yerinin ilk 5 olacağı suikasta uğramayan Bülent Arınç tarafından açıklandı.
Şimdi sıra geldi ramazana ve Mehmet Ali Birand korktuğunu yazmış bugün. Ne diyebilirim ki Birand, korku medeni bişeydir ama merak etme hâlâ düğün kazasız geçiyor

AHMET NESİN

16 Temmuz 2012 Pazartesi


1930'lar faşizminde solun hatası ve yeni CHP -Atilla Özsever (Yurt)
13 Temmuz 2012 -
Türkiye, “ileri demokrasi” adı altında totaliter ve faşizan bir sürecin koşullarını yaşıyor. 10 yıllık AKP iktidarı döneminde, bürokrasi, emniyet ve yargı tam anlamıyla ele geçirilmiş, üniversiteler susturulup YÖK kanalı ile hükümetin kontrolüne sokulmuş, medya büyük ölçüde “yandaş” hale getirilmiş, ordunun da bu sürece “uyumu” sağlanmış, yasama tamamen yürütmenin denetiminde olup tek parti, hatta tek adam egemenliği doruk noktaya ulaşmış bir umumi manzara söz konusudur. Tek kelime ile devlet, AKP’lileşmiş bir konumda gözüküyor.

Öte yandan İslami sermaye dışındaki burjuva kesimi siyasal iktidarın uygulamalarından ürkmüş bir durumda, eğitim sistemi piyasacı ve gerici bir anlayışla yeniden düzenleniyor, sendikalar da teslim alınmak isteniyor. Aydınlar, gazeteciler, öğrenciler, Kürtler, yani tüm ilerici ve muhalif kesim üzerinde bir “korku imparatorluğu” yaratılıyor. İnsanlar düşüncelerinden ötürü hapishanelere tıkılıyor.
***


Ülkedeki bu totaliter uygulama ve yönetim anlayışı, bir anlamda 1930’lar Avrupası’nı andırıyor. Bu çerçevede 1930’lar Avrupası’nı, Almanyası’nı hatırlamakta yarar var. Almanya’da Hitler iktidara gelmeden önce işçiler ve köylüler önemli haklara sahipti. 8 saatlik işgünü, toplu sözleşme hakkı, işsizlik sigortası, işyeri konseyleri, tarımda çalışan köylülere sendika hakkı gibi uygulamalar söz konusuydu.

Ancak Alman sanayicileri, bu haklara tepki gösteriyordu. Alman kapitalistleri, Hitler’i kullandılar, SA’lar, SS’ler işçi toplantılarını bastı, şiddet uyguladı. Ülkede Yahudiler, sendikacılar, solcular üzerinde bir “cadı avı” başladı, bir “korku imparatorluğu” egemen oldu.

Bu arada Alman sosyalistleri, komünistleri, küçük burjuvaziyi ve köylüleri yanına çekemedi. Sosyal demokratlar da sermaye ile işbirliği yaptı, toprak sahiplerine ve tekellere karşı mücadeleye girişmekten kaçındı.
***


Ekonomik bunalım, Hitler’in çok işine yaradı, 1929-1932 yılları arasında üretim düştü, işsizlik 6 milyonu buldu. Hitler ve Nazi Partisi, hoşnutsuz milyonlar için umut oldu. 1928’de 810 bin oyla 12 milletvekili çıkaran Nazi Partisi, 1930’da 6.5 milyon oyla 107 milletvekiline sahip oldu. 1931’de yapılan seçimlerde Nazi Partisi 230, sosyal demokratlar 183, komünistler ise 89 milletvekili çıkardılar.

İşçi sınıfı, Sosyal Demokrat Parti ve Komünist Parti arasında ikiye bölündü. Faşizme karşı işbirliği gerçekleşemedi. Alman sosyal demokratlarının zaman zaman kararsız kalması ve diğer burjuva partilerinin de yeni Nazi rejimi ile anlaşma içinde olması, Komünist Parti’yi içine alacak anti-faşist bir cephenin kurulmasını engelledi. Komünist Partisi de, bir çok kez sosyal demokratları “sosyal faşist” olarak suçladı, Sovyet lideri Stalin’in de etkisi sonucu bu kesimle tam bir işbirliğine girmedi.
***


Hitler, 1933’te iktidarı seçim yoluyla ele geçirdikten sonra ülkeyi kararnamelerle yönetmeye başladı. Alman Sendikalar Birliği, Nazi’lere destek verdi ve “Hükümetle aynı yüce amacın peşinde koştukları” yönünde açıklama yaptı. Nazi Partisi, 20 Nisan 1933’te sendikaları devlet yapısı altında 1 Mayıs kutlamalarına çağırdı. 2 Mayıs 1933’te ise tüm sendikalar dağıtıldı, Alman Komünist Partisi kapatıldı, malları Nazi Partisi’ne devredildi. Sosyalist ve komünist milletvekilleri öldürüldü, toplama kamplarına gönderildi. Almanya’da tek parti devleti kuruldu. Sosyal haklar gasp edildi.
***


Özetle böyle. CHP’nin 17-18 Temmuz’da Büyük Kurultayı var. Buradan çıkacak kararlar önemli. Türkiye’de güçlü ve etkin bir sosyalist sol yok ancak bu yönde önemli bir damar ve gelenek var. Sosyalist solun sosyal demokratlarla birlikte gerçek demokratik haklar, laiklik, sosyal devlet, ülkenin bağımsızlığı gibi temel konularda bu totaliter ve faşizan düzen anlayışına karşı bir demokrasi cephesi oluşturması gerekli hale geliyor. Bakalım CHP Kurultayı, bu çağrıya ne gibi bir yanıt verecek?