tag:blogger.com,1999:blog-79012625856465115962023-06-20T21:37:09.231-07:00MAVİ GELECEKAnonymoushttp://www.blogger.com/profile/02297152486610255725noreply@blogger.comBlogger5125tag:blogger.com,1999:blog-7901262585646511596.post-33246853374449309142012-07-19T02:23:00.002-07:002012-07-19T02:24:20.144-07:00<h2>
Temmuz 19, 2012</h2>
<div class="post-1093 post type-post status-publish format-standard hentry category-uncategorized" id="post-1093">
<h3 class="storytitle">
TÜRBAN ŞERİATIN BAŞLANGICIYDI… </h3>
<div class="meta">
Filed under: <a href="http://ahmetnesin.wordpress.com/category/uncategorized/" rel="category tag" title="Uncategorized kategorisindeki tüm yazıları göster">Uncategorized</a> — ahmetnesin @ 9:10 am </div>
<div class="storycontent">
<div style="text-align: justify;">
TÜRBAN ŞERİATIN BAŞLANGICIYDI…</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
Yıllar önce Çerkes ve Abhazhaların bir düğününe gitmiştim. Düğün Akyazı’ndaydı, yaşamımda çok şey paylaştığım okul arkadaşım Feridun götürmüştü. Feridun’un babası yaşamıyordu ama o kesimin en sevilenlerin biri olduğundan ve ben de onların misafiri olduğumdan el üstünde tutuluyorduk. Eski Kalamış Sahil yazlık Sineması’nın ve Todori Meyhanesi’nin sahibi Yaşar amcanın oğlu evleniyordu. 3 Gün 3 Gece sürdü ve her yaşadığımla yeni bişey öğreniyor ve Feridun bunları bana önceden anlatmadı diye de kızıyordum. Silahsız tek kişi yoktu, açık havada selamlaşma şarjör boşaltmayla oluyordu ve doğal olarak düğün 3 yaralanmayla bitti.</div>
<div style="text-align: justify;">
3 yaralanma dediğime bakmayın, kavga neyim çıkmadı, taşlara gelen kurşunların sekmesiyle olan ufak yaralanmalar. Ama bu geleneklerin yabancısıysanız benim gibi şaşkın şaşkın dolaşırsınız. Hele 3 yaralıdan dolayı size “<strong>Ağır yaralı yada ölü yok, bu düğün olaysız geçti…</strong>” diyorlarsa sadece aval aval bakarsınız. </div>
<div style="text-align: justify;">
Bu tür gelenekler Avrupa ülkelerinde var mıdır bilmiyorum ama Lazlarda da var, Kürtlerde de. Düğünü erkek egemen mantığına çevirmenin en kolay yolu bu!.. O düğünde bişey daha gördüm, kız-erkek arkadaşlığının en rahat olduğu kesim de Çerkes ve Abhazalar.</div>
<div style="text-align: justify;">
Türkiye’de yıllardır yaşadıklarımızı bu düğüne benzetiyorum. Din devlete bağlı, Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir kurum başbakanlığa bağlı olarak çalışıyor. Yani din devletten ayrı değil, yani laik bir ülke değiliz. Bu şu anlama geliyor, “<strong>Dincileri biz denetlemez özerk bırakırsak iyice yobazlaşırlar. Bırakın düğün olaysız geçsin…</strong>”</div>
<div style="text-align: justify;">
Ben bu olaysız geçen düğüne ilk tepkiyi kimi akademisyen ve aydınımsıların “<strong>Türbana evet</strong>” imzasında göstermiştim. Nedeni çok açıktı, türban yada kadının kapanması Kur’an’da bir ayetten alınmaydı ve bunu TC Anayasa’sına konması şeriat gereklerinden birini anayasaya koymaktı.</div>
<div style="text-align: justify;">
İkinci gerekçem, kapanmak bir erkek egemenliğinin emriydi ve kadının burada söz hakkı sorulmamıştı. Doğal olarak yüzlerce yıl önce alınan bu karar kadının özgürlüğü diye tartışılamazdı. Kadın hakkında bir kararı erkekler alacak ve bunu uygulamak kadının özgürlüğü olacak, bu demokratik bir karar olmadığından demokrasi adına da tartışılamazdı.</div>
<div style="text-align: justify;">
Üçüncü gerekçem, eğer bu ayet anayasaya girerse, kapı aralanmış olur ve diğerleri peşi ardına gelirdi. Doğal olarak bu tartışmalar yapılırken Hak-İş hemen bir yürüyüş yaptı ve türbanlıların devlet dairelerinde de çalışabilmelerini istedi.</div>
<div style="text-align: justify;">
Ordu valisi güç alarak bütün umumi helalardaki pisivuarları söktürerek erkeklerin ayakta işemesinin günah olduğunu açıkladı.</div>
<div style="text-align: justify;">
Bir imam çalışan kadınların kocalarını aldattığını ve kadının yerinin ev olduğunu açıkladı. Bu açıklama benim dediklerimi doğruluyordu esasında çünkü ben türbanlı kadınların üniversite bitirdikten sonra ya babası ya ağabeyi yada kocası tarafından çalıştırılmayacağını, bunun başı açık, bilim okumak ve öğrenmek isteyen kızların önünü kesmek için yapıldığını yazdım.</div>
<div style="text-align: justify;">
Olsun düğün hâlâ olaysız geçiyordu, libre-el-al ve eşhellektüeller yaşamlarından memnundular. Derken kimi belediyeler alkole kırmızı çizgi çekmek istediler. Biraz mırın-kırın edildi ama çok ses çıkmadı. Ancak bundan sonra ruhsatlı içkievi açmak zorlaştı, Ankara’da içki satan kimi yerler basıldı, Beyoğlu’nda dışarıda masa ve sandalye koymak yasaklandı.</div>
<div style="text-align: justify;">
Herkes bu konuda bişeyler yapar da Mersin durur mu, orada da bir okul müdürü kız ve erkek öğrencilerin 45 santimden fazla yaklaşmamaları gerektiğini açıkladı. O 45 santim neye yada kime göre ayarlandı bilemem ama bence tam bir abukluktu.</div>
<div style="text-align: justify;">
Din dersine girmediği için notu da olmayan bir öğrenciye şimdi tasdiknamesi ve ortaokul diploması verilemiyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
İmam Hatip ortaokulları açıldı, kimi okullar İmam Hatip’e çevrildi. 4 + 4 + 4 diye bir sistem getirildi ki kimse bişey anlamıyor. Son 4 mecburi olmadığından niye 4 + 4 yerine 4 + 4 + 4 denildiğini de anlayan yok.</div>
<div style="text-align: justify;">
AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan “<strong>Dindar gençlik yaratacağız…</strong>” diye açıklama yaptı ama hâlâ düğün olaysız geçiyordu. Dindar gençlik yetişecekse açık havada bira içmek de ne oluyordu. Hemen dindar gençliğin etkisiyle yasaklandı ve hatta Diyanet İşleri başkanı bilem bu konuda demeç verdi. Diyanet İşleri Başkanı’nın protokoldeki yerinin ilk 5 olacağı suikasta uğramayan Bülent Arınç tarafından açıklandı. </div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdi sıra geldi ramazana ve Mehmet Ali Birand korktuğunu yazmış bugün. Ne diyebilirim ki Birand, korku medeni bişeydir ama merak etme hâlâ düğün kazasız geçiyor<br />
<br />
AHMET NESİN</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
</div>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/02297152486610255725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7901262585646511596.post-80151709376291763782012-07-16T05:11:00.002-07:002012-07-16T05:11:51.446-07:00<br />
<div align="center">
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="0" class="MsoNormalTable" style="background: white; mso-cellspacing: 0cm; mso-padding-alt: 0cm 0cm 0cm 0cm; mso-yfti-tbllook: 1184; width: 800px;">
<tbody>
<tr style="height: 10pt; mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0;">
<td style="background: rgb(254, 242, 218); border: rgb(0, 0, 0); height: 10pt; padding: 0cm;">
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 18pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">1930'lar faşizminde solun hatası ve yeni
CHP -Atilla Özsever (Yurt)<o:p></o:p></span></div>
</td>
<td rowspan="2" style="background: rgb(254, 242, 218); border: rgb(0, 0, 0); height: 10pt; padding: 0cm; width: 50pt;" width="100">
<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
<a href="javascript:fm_FontSizer(1)"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: blue; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-no-proof: yes; text-decoration: none; text-underline: none;"><v:shapetype coordsize="21600,21600" filled="f" id="_x0000_t75" o:preferrelative="t" o:spt="75" path="m@4@5l@4@11@9@11@9@5xe" stroked="f">
<v:stroke joinstyle="miter">
<v:formulas>
<v:f eqn="if lineDrawn pixelLineWidth 0">
<v:f eqn="sum @0 1 0">
<v:f eqn="sum 0 0 @1">
<v:f eqn="prod @2 1 2">
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelWidth">
<v:f eqn="prod @3 21600 pixelHeight">
<v:f eqn="sum @0 0 1">
<v:f eqn="prod @6 1 2">
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelWidth">
<v:f eqn="sum @8 21600 0">
<v:f eqn="prod @7 21600 pixelHeight">
<v:f eqn="sum @10 21600 0">
</v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:formulas>
<v:path gradientshapeok="t" o:connecttype="rect" o:extrusionok="f">
<o:lock aspectratio="t" v:ext="edit">
</o:lock></v:path></v:stroke></v:shapetype><v:shape alt="http://www.sendika.org/../images/arti.gif" href="javascript:fm_FontSizer(1)" id="Resim_x0020_1" o:button="t" o:spid="_x0000_i1027" style="height: 15pt; mso-wrap-style: square; visibility: visible; width: 15pt;" type="#_x0000_t75">
<v:fill o:detectmouseclick="t">
<v:imagedata o:title="arti" src="file:///C:\Users\ASUS\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image001.gif">
</v:imagedata></v:fill></v:shape></span></b></a><a href="javascript:fm_FontSizer(-1)"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="color: blue; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-no-proof: yes; text-decoration: none; text-underline: none;"><v:shape alt="http://www.sendika.org/../images/eksi.gif" href="javascript:fm_FontSizer(-1)" id="Resim_x0020_2" o:button="t" o:spid="_x0000_i1026" style="height: 15pt; mso-wrap-style: square; visibility: visible; width: 15pt;" type="#_x0000_t75">
<v:fill o:detectmouseclick="t">
<v:imagedata o:title="eksi" src="file:///C:\Users\ASUS\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image002.gif">
</v:imagedata></v:fill></v:shape></span></b></a><span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
<tr style="height: 10pt; mso-yfti-irow: 1;">
<td style="background: rgb(254, 242, 218); border: rgb(0, 0, 0); height: 10pt; padding: 0cm;">
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 18pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">13 Temmuz 2012 - <o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
<tr style="height: 2.5pt; mso-yfti-irow: 2;">
<td colspan="2" style="background-color: transparent; border: rgb(0, 0, 0); height: 2.5pt; padding: 0cm;">
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt; mso-line-height-alt: 2.5pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR; mso-no-proof: yes;"><v:shape alt="http://www.sendika.org/../images/pixel.gif" id="Resim_x0020_3" o:spid="_x0000_i1025" style="height: 3.5pt; mso-wrap-style: square; visibility: visible; width: 0.5pt;" type="#_x0000_t75">
<v:imagedata o:title="pixel" src="file:///C:\Users\ASUS\AppData\Local\Temp\msohtmlclip1\01\clip_image003.gif">
</v:imagedata></v:shape></span><span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
<tr style="mso-yfti-irow: 3; mso-yfti-lastrow: yes;">
<td colspan="2" style="background-color: transparent; border: rgb(0, 0, 0); padding: 5pt;" valign="top">
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 12pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Türkiye, “ileri demokrasi” adı altında totaliter ve
faşizan bir sürecin koşullarını yaşıyor. 10 yıllık AKP iktidarı döneminde,
bürokrasi, emniyet ve yargı tam anlamıyla ele geçirilmiş, üniversiteler
susturulup YÖK kanalı ile hükümetin kontrolüne sokulmuş, medya büyük ölçüde
“yandaş” hale getirilmiş, ordunun da bu sürece “uyumu” sağlanmış, yasama
tamamen yürütmenin denetiminde olup tek parti, hatta tek adam egemenliği
doruk noktaya ulaşmış bir umumi manzara söz konusudur. Tek kelime ile devlet,
AKP’lileşmiş bir konumda gözüküyor. <br />
<br />
Öte yandan İslami sermaye dışındaki burjuva kesimi siyasal iktidarın
uygulamalarından ürkmüş bir durumda, eğitim sistemi piyasacı ve gerici bir
anlayışla yeniden düzenleniyor, sendikalar da teslim alınmak isteniyor.
Aydınlar, gazeteciler, öğrenciler, Kürtler, yani tüm ilerici ve muhalif kesim
üzerinde bir “korku imparatorluğu” yaratılıyor. İnsanlar düşüncelerinden
ötürü hapishanelere tıkılıyor. <o:p></o:p></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">***<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 12pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br />
<br />
Ülkedeki bu totaliter uygulama ve yönetim anlayışı, bir anlamda 1930’lar
Avrupası’nı andırıyor. Bu çerçevede 1930’lar Avrupası’nı, Almanyası’nı
hatırlamakta yarar var. Almanya’da Hitler iktidara gelmeden önce işçiler ve
köylüler önemli haklara sahipti. 8 saatlik işgünü, toplu sözleşme hakkı,
işsizlik sigortası, işyeri konseyleri, tarımda çalışan köylülere sendika
hakkı gibi uygulamalar söz konusuydu. <br />
<br />
Ancak Alman sanayicileri, bu haklara tepki gösteriyordu. Alman
kapitalistleri, Hitler’i kullandılar, SA’lar, SS’ler işçi toplantılarını
bastı, şiddet uyguladı. Ülkede Yahudiler, sendikacılar, solcular üzerinde bir
“cadı avı” başladı, bir “korku imparatorluğu” egemen oldu. <br />
<br />
Bu arada Alman sosyalistleri, komünistleri, küçük burjuvaziyi ve köylüleri
yanına çekemedi. Sosyal demokratlar da sermaye ile işbirliği yaptı, toprak
sahiplerine ve tekellere karşı mücadeleye girişmekten kaçındı. <o:p></o:p></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">***<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 12pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br />
<br />
Ekonomik bunalım, Hitler’in çok işine yaradı, 1929-1932 yılları arasında
üretim düştü, işsizlik 6 milyonu buldu. Hitler ve Nazi Partisi, hoşnutsuz
milyonlar için umut oldu. 1928’de 810 bin oyla 12 milletvekili çıkaran Nazi
Partisi, 1930’da 6.5 milyon oyla 107 milletvekiline sahip oldu. 1931’de
yapılan seçimlerde Nazi Partisi 230, sosyal demokratlar 183, komünistler ise
89 milletvekili çıkardılar. <br />
<br />
İşçi sınıfı, Sosyal Demokrat Parti ve Komünist Parti arasında ikiye bölündü.
Faşizme karşı işbirliği gerçekleşemedi. Alman sosyal demokratlarının zaman
zaman kararsız kalması ve diğer burjuva partilerinin de yeni Nazi rejimi ile
anlaşma içinde olması, Komünist Parti’yi içine alacak anti-faşist bir
cephenin kurulmasını engelledi. Komünist Partisi de, bir çok kez sosyal
demokratları “sosyal faşist” olarak suçladı, Sovyet lideri Stalin’in de
etkisi sonucu bu kesimle tam bir işbirliğine girmedi. <o:p></o:p></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">***<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 12pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br />
<br />
Hitler, 1933’te iktidarı seçim yoluyla ele geçirdikten sonra ülkeyi
kararnamelerle yönetmeye başladı. Alman Sendikalar Birliği, Nazi’lere destek
verdi ve “Hükümetle aynı yüce amacın peşinde koştukları” yönünde açıklama
yaptı. Nazi Partisi, 20 Nisan 1933’te sendikaları devlet yapısı altında 1
Mayıs kutlamalarına çağırdı. 2 Mayıs 1933’te ise tüm sendikalar dağıtıldı,
Alman Komünist Partisi kapatıldı, malları Nazi Partisi’ne devredildi.
Sosyalist ve komünist milletvekilleri öldürüldü, toplama kamplarına
gönderildi. Almanya’da tek parti devleti kuruldu. Sosyal haklar gasp edildi. <o:p></o:p></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">***<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="color: black; font-family: "Verdana","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-bidi-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br />
<br />
Özetle böyle. CHP’nin 17-18 Temmuz’da Büyük Kurultayı var. Buradan çıkacak
kararlar önemli. Türkiye’de güçlü ve etkin bir sosyalist sol yok ancak bu
yönde önemli bir damar ve gelenek var. Sosyalist solun sosyal demokratlarla
birlikte gerçek demokratik haklar, laiklik, sosyal devlet, ülkenin
bağımsızlığı gibi temel konularda bu totaliter ve faşizan düzen anlayışına
karşı bir demokrasi cephesi oluşturması gerekli hale geliyor. Bakalım CHP
Kurultayı, bu çağrıya ne gibi bir yanıt verecek? <o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>
</div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 10pt;">
<br /></div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/02297152486610255725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7901262585646511596.post-24261833820522758022012-06-23T04:52:00.001-07:002012-07-22T01:48:19.092-07:00<u><span style="color: red;">12 EYLÜL 2010 DA YAPILAN REFERANDUMDA NEDEN "H A Y I R" DEDİM.</span></u><br />
<br />
1-Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde,halk oylamasında 26 madde aynı anda evet yada hayır şeklinde halkın onayına sunulmaz.<br />
2-Eğer bizde olduğu gibi sunulursa,bunun adı demokratik oylama değil,faşist oylamadır.Çünkü;<br />
oylanan 26 maddenin içinde taraf olduğun,(örnek..: 12 eylül darbecilerinin yargılanması gibi) madde olabilir.fakat,diğer maddelerin içinde çok daha mayınlı maddeler olduğu için,hayır dedim.<br />
3-12 eylül mağduriyet olayına gelince; bende bir mağdurum,aynı gün annem ve babamın gözleri önünde,dövülerek gözaltına alındım.10 gün boyunca sürekli, işkenceye maruz kaldım.<br />
4-AKP iktidarı bu hassasiyeti bildiği için,maddeleri tek tek oylama yoluna gitmedi.kendini solda gören bir çok kişiyi,12 eylül darbecilerini yargılayacağız diye kandırarak,asıl istediği maddelerin oylanmasını sağladı.ayrıca,hayır oyu verecek insanları,darbecilere sahip çıkıyorsunuz ve dolayısıyla darbeci ve ergenekoncusunuz diye suçlayarak,demokrat kamuoyu üzerinde baskı oluşturdu.ve türkiye<br />
YETMEZ AMA EVET diye propaganda yapan,bir kesimle tanıştı.yoksa,12 eylül darbecilerinin yargılanmasına,karşı çıkan kişi zaten demokrat olması müğmkün değildir.ama bu yemi diğer 25 maddeye feda etmekte saflıktır.<br />
5-B.bakan RTE referandumda taraf olmayanları ,BERTARAF etmekle tehdit etti.yalnızca bu tavır bile,HAYIR yada BOYKOT için geçerli bir nedendir.<br />
6-bu referandumda,milli görüşçüler-süleymancılar-fettulllah hoca cemati-iskender paşa cemaati-ismailağa cemaati-zaman ve vakit gazeteleri gibi, tüm radikal dinci cemaat ve örgütler hepsi birlikte EVET kampanyası yürütmüşlerdir.HAYIR için bu bile tek başına geçerli bir sebeptir.<br />
7-oylanan 26 madde içinde AKP nin esas istediğinin yüksek yargıyı tamamen hükümetin kontrolüne<br />
geçirmek olduğunu,ve eski düzenden daha tehlikeli boyutları olacağını yeterince anlatamadık.<br />
<br />
<u><span style="color: blue;">S O N U Ç</span></u><br />
<br />
<u><span style="color: red;">ARADAN GEÇEN İKİ YILLIK SÜRECE BAKTIĞIMIZDA;</span></u><br />
<br />
Muhalif kişilere karşı inanılmaz anti demokratik uygulamalar yapıldı.<br />
HSYK ve Anayasa Mahkemesi tamamen hükümetin kontrolüne girdi.<br />
Parasız eğitim isteyen-pankart açan öğrencilere onlarca yıl hapis cezaları verildi.<br />
HES lere karşı mücadele eden karadenizli insanlara ve özellikle kadınlara karşı,<br />
devlet şiddeti uygulandı.<br />
sendikal ve demokratik haklarını kullanan işçilere-memurlara karşı,düşmana savaşır gibi,<br />
insanlık dışı uygulamalar yapıldı.biber gazı ve coplarla dövülüp fişlendiler.<br />
grev hakları için mücadele eden 305 emekçi,sorgusuz sualsiz,cep telefonlarına gelen<br />
kısa mesajla işten atıldılar.<br />
12 eylül anayasasına karşı olduğunu sürekli tekrarlayan AKP hükümeti,aynı anayasadan <br />
aldığı gücü sonuna kadar kullandı.sadece iktidardakiler farklıydı.<br />
sanat'a sanatçıya,tiyatrolara nerdeyse,savaş açtılar.<br />
dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz diyerek, toplumun üzerinde korku oluşturdular.<br />
....evet,bu referandumdan aldıkları güçle,parlamenter diktatörlük kurdular.ve faşizmde <br />
olduğu gibi, liderin ağzından çıkan herşeyin kanun sayıldığı bir otoriterizme dönüştü.<br />
halkın egemenliğinden sürekli dem vuran RTE aynı halkın oyu ile seçilmiş tutuklu<br />
milletvekilleri için hiç birşey yapmadı.ama,haklarında ifadeye çağrılan MİT elemanları<br />
için,aynı gün kanun çıkartıp,çankayada notere imzalatıp,ifade vermelerini engelledi....<br />
Demokratik açılımdan dem vuran AKP dalga geçer gibi,KCK şehir yapılanması iddiası ile,<br />
ovada siyaset yapan kürtleri-kürt aydınlarını kodese yıktı.Aslında olan şuuydu;AKP eski derin <br />
devlet yapısını oluşturan,asker-sivil-siyasetçi-mafya gibi unsurları bertaraf ederek,kendi derin devletini kurdu.Bu derin devlet eskisinden farklı olarak,tamamen yargı kanalıyle oluşturulduğu<br />
için,gayri resmi değil,yasal bir derin devlet yapısıydı.Bizlerin referandumda evet oyu veren kimi<br />
sosyalist arkadaşlara anlatamadğımız şey buydu;"Değişen hiç bir şey yok.devlet aynı devlet.sadece <br />
yönetenler değişti.yönetilenler için hiçbir şey değişmedi."<br />
....şimdi soruyorum YETMEZ AMA EVETÇİLERE....hala aynı yerdemi duruyorsunuz...!<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/02297152486610255725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7901262585646511596.post-59094845592078756962012-06-12T10:50:00.003-07:002012-06-12T10:50:46.199-07:00<h3 class="post-title entry-title" itemprop="name">
Türkiye İşçi Partisi (TİP)
Tarihi.</h3>
<span style="font-size: 100%;"><br /></span><br />
<div class="post-body entry-content" id="post-body-7473909456556662743" itemprop="articleBody">
<div class="MsoNormal" style="font-family: times new roman; text-align: justify; text-indent: 35.45pt;">
<span lang="TR" style="color: black; font-size: 130%;"><span style="font-size: medium;">1960’lı
yıllarda Türk solu üzerinde yapılan araştırmalarda muhakkak Türkiye İşçi Partisi
(TİP) üzerine söz söylenmelidir. TİP; demokratik sosyalizmin ülkemizdeki ilk
örneği ve temsilcisi olduğu gibi, 1965 seçimlerinde TBMM’ye 15 milletvekili
sokabilmiş ve Türk siyasal hayatına kalıcı yenilikler getirmiş çok önemli bir
siyasal oluşumdur. TİP; İbrahim Güzelce, Kemal Türkler, Kemal Nebioğlu, Şaban
Yıldız ve Nuri Beşer gibi sendikacılar tarafından 14 Şubat 1961’de yapılan bir
basın açıklamasıyla kurulmuştur. Aynı dönemde kendi başına bir sosyalist parti
kurma girişimleri bulunan Mehmet Ali Aybar ve arkadaşları, 1 Şubat 1962’de, TİP
kurucusu olan sendikacıların, kendi aralarında yaptıkları toplantıda, partinin
kapılarını sosyalist aydınlara açmaya karar vermeleri ve Genel Başkanlık için
Mehmet Ali Aybar’ı göreve çağırmaları sonucu bu çabalarına son vererek bu
partiye katılmışlardır. Aybar’ın ilk icraatlarından biri parti kadrolarında
emekçilerin ve sendikacıların konumunu düşürmemek için sosyalist
entelektüellerin, aydınların oranının yüzde 50’yi geçmeyecek bir şekilde
sınırlandırılması olmuştur. 27 Mayıs sonrasının genel aydın eğilimi halinde
yükselişe geçmiş bulunan ve Yön Hareketi nedeniyle adeta şaha kalkan sol
Kemalizm, TİP’in başlıca argümanlarında da önemli bir ağırlık taşıyor ve
sosyalizm temelde Kemalizm’in ileri bir yorumu olarak sunuluyordu. Aybar ve TİP
üyeleri konuşmalarında demokrasiye olan inançlarının altını kalınca çiziyor ve
Sovyetler Birliği’ne kıyasla revizyonist bir sosyalizm anlayışları olduğunu
açıkça belirtiyorlardı. Bu nedenle TİP’i Avrupa tarzı sosyalist partilere
benzetmek mümkündür. Mehmet Ali Aybar proletarya diktatoryasına karşı olduğunu
da açıkça belirtmiştir; “Mesela TİP, proletarya diktatörlüğüne dayanan bir parti
değildi. Ya nasıl bir partiydi? İşçi sınıfının demokratik öncülüğü etrafında
birleşen, tüm emekçilerin temsilcisi olduğunu söyleyen, onları iktidara
getirmeyi amaçlayan bir partiydi” (Mumcu, sayfa 41).</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: times new roman; text-align: justify; text-indent: 35.45pt;">
<span lang="TR" style="color: black; font-size: 130%;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: times new roman; text-align: justify; text-indent: 35.45pt;">
<span lang="TR" style="color: black; font-size: 130%;"><span style="font-size: medium;">Aybar’ın
ilginç ve eklektik sosyalizm düşüncesini tanımlamak için kullandığı terim
“güleryüzlü sosyalizm”dir. Aybar’a göre güleryüzlü sosyalizmin temel ilkeleri
demokrasi ve sosyalizmdir ve amacı emekçilerin yönetimde fiilen söz ve karar
sahibi oldukları bağımsız ve geniş özgürlükler tanıyan bir rejim yaratmaktır.
TİP’in revizyonist sosyalizm anlayışında, Yön ve MDD’nin aksine demokrasi
faydalı olarak görülmüş ve iktidarı ele geçirmek için demokratik parlamenter
metodlar uygulanması benimsenmiştir. Aybar dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’le
polemiğe girmek pahasına anayasanın sosyal devlet ilkesine vurgular yapmış ve
1961 anayasasının sosyalizme açık olduğunu belirtmiştir. TİP düşünürlerine göre
Türkiye’de yapılması gereken Milli Demokratik Devrim değil, demokratik yollarla
gerçekleşecek sosyalist reformlardır. Buna göre bu reformların başlıca dayanağı
ve kuvvet üssü Türk proletaryası olacaktır. Bu anlamda TİP, Yön ve MDD’nin
aksine Türkiye’de gerekli olgunluğa ulaşmış bir proletarya olmadığı tezini
reddetmiştir. Ancak TİP’in bu düşüncesine karşın proletarya ile olan bağlarının
zayıflığı ve proletaryanın popülasyon olarak sınırlı olması TİP’e yöneltilen en
büyük eleştiriler arasındadır. Ayrıca TİP’in sosyalizm anlayışı Marksizm’e
dayanan bir bilimsel süreçten çok “kapitalist olmayan bir kalkınma modeli”
şeklindedir. TİP lideri Mehmet Ali Aybar özel sektöre tamamıyla karşı
olmadıklarını şu sözlerle dile getirmiştir; “Özel sektöre bırakılan endüstri
kolları ve ekonomik faaliyet alanları, genel ekonomi planının hedef ve
direktiflerine uyarak çalışır ve gelişir. Devlet sektörünün ağır bastığı bir
planlı ekonomik düzeyde özel sektör daha uzun yıllar ulusal kalkınmamızda
yararlı bir faktör olacağı için korunacak ve teşvik edilecektir” (Aybar, <i>Tip
Tarihi 1</i>, sayfa 206). Yani TİP’in demokratik reformlarla gerçekleştirmeyi
düşündüğü sosyalist modelde, devlet sektörü liderliğinde özel sektöre tolerans
gösterilecek ve ulusal ekonominin geliştirilmesi amaçlanacaktır. TİP’in
öncelikli amacı önemli yabancı ve yerli şirketlerin kamulaştırılması
(millileştirilmesi) ve belli bir ulusal ekonomik program çerçevesinde üretim
yapmasıdır. TİP’in bir diğer önem verdiği konuysa her ne kadar proletaryanın
önceliği vurgulansa da, toprak reformunun gerçekleştirilmesi ve Türk köylüsünün
özgür kılınmasıdır. TİP bu noktada Kemalist Devrim’in yarıda kaldığından
yakınmış ve devletin toprak ağalarıyla işbirliğini eleştirmiş, bu geniş
arazilerin devlet kontrolünde köylülere eşit olarak dağıtılması gerektiğini
belirtmiştir. TİP’in bir diğer vurgu yaptığı konu da anti-emperyalizmdir. TİP
liderleri daha barışçıl ve bağımsız bir dış politika anlayışını benimsemiş ve
Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışı doğrultusunda Türkiye’nin
komşularıyla olan ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini ifade etmiştir. Ancak
ekonomik ve siyasal alanda bağımsızlığın gerekliliği ısrarla vurgulanmış ve
özellikle Amerika’ya çok sert eleştiriler getirilmiştir. TİP Kürt sorunu
konusunda da mutedil bir tutum belirlemiş ve sorunun tamamen ekonomik geri
kalmışlıktan kaynaklandığı iddia etmiştir. “Kürt sorunu, TİP tarafından bir
bölge kalkınması sorunu olarak konuluyordu ve bu soruna, ulusal menfaatlerimize
en uygun, en insanca çözüm yollarını bulmak, ihmal edilmeyecek bir vatan
vazifesi nitelendiriliyordu” (<i>Türkiye Solu’nun Eleştirel Tarihi-1</i>, sayfa
265). TİP’in bir diğer projesi de vergilendirme politikasının değiştirilmesi ve
özel sektörden alınacak ağır vergilerle sosyal devletin güçlendirilmesidir. Bu
konuda TİP lider kadrosu, İskandinavya demokrasilerinden fazlasıyla
etkilenmişlerdir.</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: times new roman; text-align: justify; text-indent: 35.45pt;">
<span lang="TR" style="color: black; font-size: 130%;"></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: times new roman; text-align: justify; text-indent: 35.45pt;">
<span lang="TR" style="color: black; font-size: 130%;"><span style="font-size: medium;">İlk olarak
17 Kasım 1963’te yapılan yerel seçimlere katılan TİP, 40000 civarında bir oya
ulaşmış ve seçimlerde bir başarı gösterememiştir. Ancak 1963 seçimlerinde
radyodan yayınlanan konuşmalarda ve mitinglerde, TİP’in Çetin Altan, Yaşar Kemal
ve Mehmet Ali Aybar gibi usta hatipleri tarafından yapılan konuşmalar Türk
köylüsü, işçisi ve entelektüelleri üzerinde derin bir etki bırakmış ve partiye
yönelim artmıştır. “Nitekim, 63 yerel seçimlerinden sonra yaptığımız köy
gezilerinde bunu gayet açık olarak görüyorduk. Eskiden giderdik kahveye. Kim
olduğu öğrenilince kahve boşalırdı. Artık öyle olmuyordu. Köye gidiyorduk, hemen
ilgileniyorlardı” (Mumcu, sayfa 41). Ekim 1965’te yapılan genel seçimler ise
TİP’in ulaştığı en büyük başarıya sahne olmuştur. Ülkenin sosyoekonomik
problemlerini cesurca dile getirmeyi başaran tek parti olan TİP, bu seçimlerde
tüm ön yargılara ve medya manipülasyonlarına karşın 276101 oy elde etmiş ve
toplam oyların yüzde 2,83’ünü alarak meclise 15 milletvekili sokmayı
başarmıştır. Bu dönemde nisbi temsil sistemi uygulandığı için baraj
oluşturulmamış ve TİP yüzde 3’e yakın oyuyla 15 milletvekili çıkarabilmeyi
başarmıştır. TİP’in parlamentoda yaptığı müthiş muhalefet CHP’nin merkezden sola
kaymasında çok etkili olmuş, İsmet İnönü’nün ağzından “ortanın solu” terimi
duyulmuş ve Adalet Partisi milletvekilleri laf yetiştiremedikleri Çetin Altan’ı
TBMM içerisinde linç etmeye kalkışmışlardır. “TİP, geniş işçi ve aydın
kesimlerini etkileyen bir solculuk söylemi tutturmayı, canlı ve güncel
tartışmalarda çözümü aranan problemleri ele alarak karşılamayı başarmış, daha
sonra CHP’nin tabanında yer alan önemli bir kesimi de etkilemeye başlaması
üzerine, İsmet İnönü’nün ağzından solculuğunu açıklamak zorunda bırakan etkiyi
yaratmıştı” (<i>Türkiye Solu’nun Eleştirel Tarihi-1</i>, sayfa 262). 1968’e
kadar güçlenerek ilerleyen TİP’in dağılma süreci parti içerisinde küçük bir
fraksiyon olan Mihri Belli ve arkadaşları tarafından desteklenen MDD
düşüncesinin üniversite gençliğinde yaygın kabul görmeye başlaması ve 1968
yılında Sovyetler Birliği’nin Çekoslovakya’yı işgaliyle başlamıştır. 1968
kongresinde partide üç ana fraksiyon belirmiş ve şiddetli tartışmalar
yaşanmıştır. Birinci grup Mehmet Ali Aybar ve arkadaşlarının oluşturduğu
demokratik sosyalizm yanlısı ve Sovyetler Birliği’ne tepkili gruptur. İkinci
fraksiyon Sadun Aren, Behice Boran ve destekçilerinden oluşan ve Sovyetler
Birliği yanlısı gruptur. Üçüncü grup ise MDD düşüncesini desteklemelerine karşın
bu düşünceyi yaymak için parti içerisinde bulunan demokratik devrimcilerin
oluşturduğu ve gençlik tarafından büyük destek gören Mihri Belli ekibidir. Aybar
bu kongrede liderliğini korumasına karşın 1969 genel seçimlerinde parti
oylarının yüzde 2,58’de kalması üzerine sorumlu tutulmuş ve partiden istifa
etmiştir. 12 Mart muhtırası sonrası TİP kapatılmış ve birçok lideri
tutuklanmıştır.</span></span></div>
<div class="MsoNormal" style="font-family: times new roman;">
<span lang="TR" style="font-size: 130%;"></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="font-family: times new roman; text-align: center;">
<span style="font-size: 130%;"><b><span lang="TR"><span style="font-size: medium;">KAYNAKLAR</span></span></b></span></div>
<div align="center" class="MsoNormal" style="font-family: times new roman; text-align: center;">
<span style="font-size: medium;"><span style="font-size: 130%;">- </span><span lang="TR" style="font-size: 130%;">Mumcu, Uğur, <i>Aybar ile Söyleşi: Sosyalizm ve
Bağımsızlık</i><span style="letter-spacing: 0.2pt;">, 1986, Ankara: Tekin
Yayınevi</span></span></span></div>
<div align="center" class="MsoBodyText3" style="font-family: times new roman; text-align: center;">
<span lang="TR" style="font-size: 130%;"><span style="font-size: medium;">- Aybar, Mehmet Ali, <i>Tip
Tarihi 1</i>, 1988, İstanbul: Özal Matbaası</span></span></div>
<div align="center" class="MsoBodyText3" style="font-family: times new roman; text-align: center;">
<span lang="TR" style="font-size: 130%;"><span style="font-size: medium;">- Aybar, Mehmet Ali, <i>Tip
Tarihi 2</i>, 1988, İstanbul: Özal Matbaası</span></span></div>
<div align="center" class="MsoBodyText3" style="font-family: times new roman; text-align: center;">
<span class="times1" style="font-size: 130%;"><span lang="TR" style="letter-spacing: 0.2pt;"><span style="font-size: medium;">- Aybar, Mehmet Ali, <i>Bağımsızlık
Demokrasi Sosyalizm</i>, 1968, İstanbul: Gerçek Yayınevi</span></span></span></div>
<div align="center" class="MsoBodyText3" style="font-family: times new roman; text-align: center;">
<span style="font-size: medium;"><span class="times1" style="font-size: 130%;"><span lang="TR" style="letter-spacing: 0.2pt;">- Akdere, İlhan & Karadeniz, Zeynep,
</span></span><span style="font-size: 130%;"><i><span lang="TR">Türkiye Solu’nun
Eleştirel Tarihi-1</span></i></span><span lang="TR" style="font-size: 130%;">,
1994, İstanbul: Evrensel Basım Yayın</span></span></div>
<div align="center" class="MsoBodyText3" style="font-family: times new roman; text-align: center;">
<span style="font-size: medium;"><span lang="TR" style="font-size: 130%;">- </span><span style="font-size: 130%;">Lipovsky, Igor, <i>The Socialist Movement In
Turkey</i>,<span> </span>1992, New York: E.J. Brill</span></span></div>
<div class="MsoBodyText3" style="font-family: times new roman; text-align: right;">
<span style="font-size: 130%;"><span style="font-size: medium;">Ozan Örmeci</span></span></div>
</div>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/02297152486610255725noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-7901262585646511596.post-42670612248667922832012-06-12T03:21:00.001-07:002012-07-06T09:01:07.241-07:00<br />
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="3" class="MsoNormalTable" style="mso-cellspacing: 1.5pt; mso-yfti-tbllook: 1184; width: 100%;">
<tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;">
<td style="background-color: transparent; border: rgb(0, 0, 0); padding: 0.75pt; width: 94%;" width="94%"><div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt;">
<span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 8.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">ERCAN
KARAKAŞ ( ESKİ KÜLTÜR BAKANI ) - <br />
</span><b><span style="color: black; font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 18pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">CHP VE SOSYAL DEMOKRASİ</span></b><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 8.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br />
16 Temmuz 2011<o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>
<br />
<div align="center" class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin: 0cm 0cm 0pt; text-align: center;">
<span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 8.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">
</span><br />
<span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 8.5pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><hr align="center" size="2" width="100%" />
</span></div>
<br />
<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="3" class="MsoNormalTable" style="mso-cellspacing: 1.5pt; mso-yfti-tbllook: 1184; width: 100%;">
<tbody>
<tr style="mso-yfti-firstrow: yes; mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-lastrow: yes;">
<td style="background-color: transparent; border: rgb(0, 0, 0); padding: 0.75pt;" valign="top"><div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 10pt; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto; text-align: justify;">
<span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 10pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Sosyal demokrasi aydınlanma hareketinin ardından
gelen sanayileşmeyle birlikte işçi sınıfı hareketi olarak doğdu. 150 yılı
aşkın tarihinde son derece zorlu dönemleri aşarak ve yenilenerek günümüze
kadar geldi.<br />
Bir insanlık ideali olan sosyal demokrasi evrensel bir harekettir. Herhangi
bir ülke ile sınırlı değildir. "Gelişmiş ülkelere ait bir lüks"
olarak da görülemez. Sosyal demokrasi tüm insanların özgürleşmesi ve
yeteneklerini geliştirebilecekleri koşulların yaratılması için mücadele eder.
Herkes için insanca yaşamı savunur. Ama aynı zamanda tarihi olarak
bakıldığında işçilerin, emeği ile geçinen insanların mücadelelerinin de
siyasal temsilcisidir. O nedenle bu kesimlere öncelik vermesi, ücretli emeğin
korunmasını gözetmesi doğaldır.<br />
Başlangıçta Marksist felsefe ile yoğrulan sosyal demokrat hareket sonraları
kendisini, toplumsal ve sosyal gelişmelere uygun biçimde yenilemesini bildi.
Özgürlük, eşitlik, dayanışma gibi temel değerlerine bağlı kalarak yeni
politikalar geliştirdi. Liberal siyaset bilimcisi Dahrendorf ve benzerlerinin
de kabul ettikleri gibi, 20. yüzyıla damgasını vuran siyasi hareket sosyal
demokrasi oldu. Avrupa'da insan haklarının, siyasal demokrasinin, refah toplumunun,
sendikal hakların ve sosyal devletin gelişmesini o sağladı. Bu başarılara
karşın, belli konuların ihmal edildiği ya da zamanında kavranamadığı da bir
gerçek. Faşizmin engellenememesi, tam istihdama ulaşılamaması, nükleer
tehdidin önlenememesi, ekonomik demokrasinin gerçekleştirilememesi, doğal
çevrenin korunamaması, kuzey-güney uçurumunun kapatılamaması bu konuların
başında geliyor.<br />
<o:p></o:p></span></div>
<div class="MsoNormal" style="line-height: normal; margin: 0cm 0cm 10pt; mso-margin-bottom-alt: auto; mso-margin-top-alt: auto; text-align: justify;">
<b><span style="color: maroon; font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 12pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;">Sosyal demokrasinin değişimi</span></b><span style="font-family: "Tahoma","sans-serif"; font-size: 10pt; mso-fareast-font-family: "Times New Roman"; mso-fareast-language: TR;"><br />
Sosyal demokrat nitelikli partilerde her zaman program tartışmaları çok
önemli yer tuttu. Özgür ve eşit bir topluma nasıl ulaşılacağının tartışılması
ve reformların içeriği hep ilgi yarattı. Sosyal demokrat partilerin tarihi
bir bakıma program tartışmalarının tarihidir.<br />
Sosyal demokrat soldaki en önemli ve en çok ses getiren dönüşüm ll. Dünya
Savaşı'ndan sonra Almanya'da yaşandı. Solun ve dünyanın en eski ve köklü
partisi olan Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) 1959 Bad Godesberg
kurultayında kabul edilen yeni programlarıyla, Marksizm'in bazı kavram ve
önerilerinin geçerli olmadığını ilan etti. O güne kadar kendisini "işçi
sınıfı partisi" olarak niteleyen SPD, Bad Godesberg'de "sol görüşlü
bir halk partisi" olarak tanımlandı. Bu köklü değişim, "Godesberg
programı, tarihi deneyimlerden yeni sonuçlar çıkartmıştır. Sosyal ve ekonomik
reformlarla ve toplumun demokratikleşmesi suretiyle özgürlük, adalet ve
dayanışmanın gerçekleştirilmesini, demokratik sosyalizmin görevi olarak kabul
etmiştir" şeklinde açıklandı. SPD'nin bu dönüşümünü diğer sosyal
demokrat partiler de izlemekte gecikmediler. İşçilerin yanı sıra diğer
ücretlilere ve orta sınıflara yönelen bu partiler, hızla büyüdüler ve birçok
ülkede iktidar şansını yakaladılar. İktidarlarında sanayi toplumu yeniden
canlandı, yaratılan refah toplumunun nimetleri dengeli biçimde bölüştürüldü,
sendikalar yoluyla çalışanlar sosyal dengelerin oluşmasında söz sahibi
oldular.<br />
Sosyal demokrat partilerin en önemli özelliklerinden biri de, toplumdaki
değişimlere uygun olarak kendilerini yenileyebilme ve yeni sorunlara yeni
çözümler önerebilme yetenekleridir. Tabii bunu olanaklı kılan şey, parti
içinde çoğulculuğa saygı duyulması ve parti içi demokrasinin eksiksiz olarak
uygulanması oldu. Sosyal demokrat partiler, 1980 ortalarından itibaren
stratejilerini ve programlarını yeniden tartışmaya açtılar. Üretim, sanayi ve
çevre politikalarını gözden geçirdiler. Ekonominin, ekolojik ve sosyal yönden
yenilenmesi, işgücünün nitelikli hale getirilmesi gibi yeni politikalar
belirlediler.<br />
Sosyal demokratlar piyasanın yarattığı eşitsizlik, çevre kirlenmesi gibi
sorunlarla uğraşırken, şimdi de küreselleşme denilen sürecin
olumsuzluklarıyla karşı karşıyalar. Küreselleşmeyi kapitalizmin bir yeni
evresi olarak değerlendirmek gerekir. Son 15 yıllık uygulaması gözönüne
alındığında, dünya çapında eşitsizliklerin ve işsizliğin arttığı,
tekelleşmenin hızlandığı görülüyor. O nedenle sosyal demokrat partiler için
küreselleşmenin "zapturapt altına alınması" yaşamsal öneme
sahiptir.<br />
Her dönemin sorunları kendine özgü oluyor. İçinde yaşadığımız küreselleşme
sürecinin en önemli sorunu eşitsizliklerin daha da artması, büyük şirketlerin
kendilerini demokratik siyasetin/hükümetlerin yerine koymaya çalışmalarıdır.
O nedenle günümüzde solun en önemli görevi, eşitsizliklerin önlenmesi için
sosyal adaleti sağlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için de küreselleşmenin,
demokratik denetimi gerekiyor. Kısa vadeli sermaye akımı denetlenemez ve
döviz kurlarındaki dalgalanmalar önlenemezse dünyanın istikrarlı hale gelmesi
hayal olacaktır. Spekülasyona açık olan bu iki konu son derece önemli. Sosyal
demokrat partilerin üst kuruluşu olan Sosyalist Enternasyonal geç de olsa
küreselleşmeye ilişkin politikaların belirlenmesi için bir tartışma başlatmış
bulunuyor. Fransız Sosyalist Partisi gibi kimi partiler "Avrupa'nın
bütünleşmesinin küreselleşmenin panzehiri olacağını" ileri sürerek AB
sürecinin hızlandırılmasını savunuyorlar. Üzerinde uzlaşılan bir konu da,
başta BM olmak üzere, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi, 50 yıl
öncesinin soğuk savaş koşullarında kurulan kuruluşların demokratik, katılımcı
ve saydam yapıya kavuşturulmaları. Sol artık, temel sorunların uluslarüstü
hale geldiğinin bilincinde. O nedenle, AB gibi ortak projeleri önemsiyor,
uluslararası kuruluşların yeniden yapılanmasını istiyor.<br />
Türkiye'de sosyal demokrasi düşüncesi toplumsal koşulların değiştiği ve
geliştiği bir süreçte CHP içinde ortaya çıktı. CHP'de 1965'de, "ortanın
solu" kavramıyla sosyal demokratlaşma süreci başladı. Bu sürecin
başlamasıyla partide ve toplumda yaygın bir ideolojik ve siyasal tartışma
ortamı oluştu. Sola açılan CHP düzene radikal eleştiriler yöneltmeye, emekçi
ve üretici kesimlerle yeni bağlar kurmaya yöneldi. Demokrasiyi
kurumlaştırmayı ve ona sosyal bir içerik kazandırmayı programlaştırdı.<br />
Bu bağlamda "düzenin değil değişimin partisi", "ne ezen ne
ezilen, insanca hakça bir düzen" gibi sloganlar üretildi.
"Demokratik sol" tanımı geliştirilmeye çalışıldı. 1976'da Sosyalist
Enternasyonal'e üye olundu. "Altıok" yeni yorumlarla
geliştirilirken, sosyal demokrasinin "özgürlük, eşitlik, dayanışma,
emeğin üstünlüğü" gibi temel değerleri de programa dahil edildi. Sola ve
geniş halk kesimlerine yönelme, CHP'yi 1977'de yüzde 42 ile birinci parti
yaptı. Bu süreçte örgüt ve parti içi demokrasi de önemsenmeye başlandı. Bu
gelişmeler parti içindeki tutucu kanat tarafından "anti-Kemalizm"
ve "Marksizm'e yönelme" olarak değerlendirildi, Ecevit ve
arkadaşlarına ağır suçlamalar yöneltildi. Sonrasında tutucu unsurlar partiden
ayrıldı. Ama sola açılımı başlatanlar zaman içinde bu tutumlarını bir tarafa
bıraktılar ve kendileri tutucu hale geldiler. 12 Eylül sonrasında SODEP ve
SHP ile yeni bir heyecan yaratıldı. 1989'da yerel seçimlerle yüzde 29'la
birinci parti olan SHP ondan sonra yapılan her seçimde sürekli oy kaybetti.
Yani hem yerel yönetimler döneminde, hem hükümet ortaklığı döneminde ve
SHP/CHP birleşmesine rağmen 1995'den sonraki muhalefet döneminde düşüş
yaşandı. CHP 1999 seçimlerinde parlamento dışında kaldı. Bu sürecin
tamamlanamamasında 12 Mart, 12 Eylül gibi askeri darbelerin yaptığı
tahribatın ve solun örgütlenmesine getirdiği kısıtlamaların elbette olumsuz
bir rolü vardır. Ama meseleyi bu dışsal nedenlerle açıklamak kolaycılık olur.
Asıl neden içseldir, zaman içerisinde çağdaş bir sosyal demokrat parti
yaratma hedefinin bir yana bırakılması ve sol kimliğin pekiştirilememesidir.<br />
CHP Sosyalist Enternasyonal'in yanı sıra 1994'den itibaren de AB çerçevesinde
oluşturulan Avrupa Sosyalist Partisi'nin (PES) ortak üyesidir. Bu kuruluşlara
üye partilerin ortaya çıkışları, kökenleri birbirinden farklıdır. Bazıları
işçi sınıfı hareketinden, Marksist felsefeden, bazıları da CHP gibi ulusal
kurtuluş hareketlerinden ya da ilerici mücadelelerden geliyor. Her ülkenin
tarihi gelişimi ve sosyo-ekonomik yapısı farklı olduğu için doğal olarak
programları da farklıdır. Onları biraraya getiren şey solun özgürlük,
eşitlik, dayanışma, demokrasi ve barış gibi değerlerine bağlılık ve adaletli,
barışçıl bir dünya yaratma hedefidir.<br />
<o:p></o:p></span></div>
</td>
</tr>
</tbody></table>Anonymoushttp://www.blogger.com/profile/02297152486610255725noreply@blogger.com0